Sen şimdi nasıl anlatabilirsin ki günceldeki oldukça zorlayan hayat koşullarında nasıl çırpındığını?
Çırpınırken zihnini nasıl olumluda tutmaya çalıştığını…
En iyi sen deneyimlemedin mi “Neyi düşünürsen, neye inanırsan onu yaşarsın!” sözlerinin hayatında, önünde - sonunda nasıl eyleme ve gerçeğe dönüştüğünü?
Sen nasıl ayak uydurabilirsin ki içindeki dinmeyen fırtınalı duygularla savaşırken, dışarıda “enerjimi korumalıyım” çatışmalarına?
Sen olumluda kalmaya çalıştıkça seni dertsiz, tasasız, gamsız, kedersiz sananlara neyi, ne kadar anlatabilirsin ki?
Gördüğüne aldanıp, arka planda nelerle savaştığını bilmeyenlerin karşına geçip üstten üstten, kibirli konuşmalı tiplerine neyi anlatabilirsin?
Hayatın en çok kendilerini yorduğunu sananlara, dert küçümseyenlere neyi anlatabilirsin?
Son dönemlerde avmlerden kendini atanların, bir anda trenlerin önüne atlayıp canından vazgeçecek kadar acıdan uyuşan insanların acısını görmeyip, arkasından bilmiş bilmiş konuşanlara neyi anlatabilirsin?
Algısı yerde, kalbi taşlaşmış, “sadece kendine müslüman” olup, ortada kendini çok iyi anlatıp gezenlere neyi anlatabilirsin?
Gözünden sakındığın evladının, bir cani tarafından acımasızca öldürülmesinin acısını nerelere sığdırabilirsin mesela?
Dili yok, derdini anlatamaz, gözleri var bir çok şeyi haykıran hayvana, bile göre eziyet eden vicdanından uzaklara ne kadar hakaret ya da beddua etsen için soğur mesela?
Para için iyice arsızlığı ele almış koca koca insanların pişkinliğine neyi ne kadar anlatabilirsin?
Ortada bu kadar azmış, şaşırmışlar, çok özür dilerim bu tabir için ama arananlar varken; ağzı süt kokan, dokunmaya bakmaya kıyamadığın el kadar çocuğa cinsel istismarda bulunan sapıklara ne desen, söylesen için soğur?
Sırf etkileşim ve kötülükten beslenen insan görünümlü varlıkların, ilgi çekiyor diye Allah’ın sessiz kullarına keyif ala ala eziyet etmelerini daha ne kadar psikolojin kaldırır mesela?
Leş gibi hayatlarını ultra süpermiş gibi göstermeye çalışan gösteriş meraklılarına ne kadar tahammül edebilirsin?
Hep sandığınız, hep yanıldığınız, içsel ve dışsal savaşlar verdiğiniz şu hayatta akıl, ruh, beden sağlığınızı daha ne kadar stabil tutmaya çalışırsınız mesela?
Herkesin her haltı kolayca olabildiği bu dönemde, güvensizliğin arşa çıktığı bu zamanda, kalbini korkusuzca kime açabilirsin ki söylesene? En güven vereni bile güvensizlik duygusuyla baş başa bırakmadı mı seni?
Evlilik diye baskılayan eskilere, hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığını, sizin zamanınızda olan ama bir şekilde gizlenmiş rezilliklerin artık ayan beyan yapıldığını ve buna da çelik gibi sağlam sinirlerin olması gerektiğini nasıl anlatabilirsin?
Kainatta bu kadar kötülük varken, zihnini olumluda tutmaya çabalayan insanlara neden yüklenirsiniz acaba?
Gülüşünün ardında intihar düşünceleri olan insanları ölünce mi anlayacaksınız illa, o da bir kaç gün işte?
Bir dik duruşun; kaç yenilgi, kaç gözyaşı, kaç kalp ağrısı ettiğini ne zaman bilecek ve artık anlayacaksınız?
Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in dahi toplumdan uzaklaştığı, Nur Dağı'ndaki Hira Mağarası'nda inzivaya çekildiği, burada vakit geçirmeyi adet edindiği o zamanlarda, biz bu ahir zamanın karmaşasında, bunca hâl bilmezin içinde kendimizi nasıl koruyalım Ya Rahman?
İnzivaya çekildiği zamanlarda gelen ilk emrin “Oku!” olduğu dinde, hayatın her alanında neden insanların cahil kalmasını istiyor bazıları mesela?
Oku demek öğren demek, araştır demek, merak et demek, sorgula demek, kısacası beynini geliştir ve kullan demek. Peki nedir bu cehalet sevdası, nedir bu dinin ilk emri ile günümüz dininin çelişmesi?
Nedir sizi özgür yaratan Allah’a saygısızlığınız ve özgür olmanız için gönderilen, seçilmiş ruh olan, ömrünü siz rahat yaşayın diye ortaya koymuş Ata’ya olan nankörlüğünüz?
Ben kime, neyi anlatıyorum?
Değişir mi, sanmıyorum, bilmiyorum ama artık bu sitemler yüreğimden taşıyor benim!
İsyan mı tüm bunlar? Hayır! Hakikat!..
…
Nasıl böyle güzel mi?
Her hafta bir şekilde hep iyiyi, olumluyu, güzeli anlatmaya çabaladığım yazılarda; bu hafta, buralara çeyreğinin çeyreğini yazdığım dert tasaları yükleyince nasıl oldu söyler misiniz?
Bahsetmiyoruz diye farkında değil miyiz biz?
Yaşım toy olabilir ama yaş almış insanlarla hasbihâl etmeyi, onları dinlemeyi severim ve onları çok da iyi anlarım.
Bu zamana kadar kainatın, dinin, bilimin, görmüş geçirmiş ve başarmış herkesin söylediği ortak şeyi yine yazayım; “OKU!” - “ANLA VE UYGULA LÜTFEN!” .…